dersimiz: karantina’nın hikayesi

elif key
elif-key
Published in
3 min readMay 6, 2020

--

bilmeyenler için:

20 nisan sabahından bugüne kadar yaklaşık 45 çocukla konuştuğum, kısacık bir podcastim var. bu derste not yok, geçme yok, kalma yok. sadece hepimiz birbirimize yıldızlar takıp vedalaşıyoruz. kısacası önce ben onlara hatırlarını soruyorum, sonra isterlerse onlar da bana soruyor. anneleri, babaları bazen etrafta bazen değil. bazen kopya fısıldanıyor kulaklarına. ama kale boş. hepsi ne isterlerse onu anlatıyorlar. bazen ağzımın payını da verdikleri oluyor. beraber büyümeye, bugünleri anlamaya, atlatmaya çalışıyoruz.

podcastin kısa hikayesini kestirip atabilirdim, ‘öyle durup dururken aklıma geldi’ diyebilirdim. ama öyle olmadı.

uzun hikayesini anlatayım:

uyku tutmayan gecelerden biriydi. ambulans seslerinden uyuyamadığımız bir gece. tam olarak tarihini vereyim: 20 nisan. saat de gecenin körü: 03.15 sanıyorum. ahlat ağacı’nın kamera arkasını seyretmeye karar veriyoruz. youtube’a bölüm bölüm koyulmuş. bir zamanlar anadolu’da kadar olmasa da filmi sevmişiz. sevmesek de fark etmez, filmlerin kamera arkaları hayata, yönetmenlere, oyunculara dair röntgenler çekmek için ideal görüntüler. bir sahne var. doğu demirkol’un yolda yürürken iki polis tarafından durdurulduğu ve kimlik sorgulamasının yapıldığı sahne. işte o sahnenin provalarına bakıyoruz.

mahallenin derinliklerinden yaşlıca bir teyze geliyor. hızlanabilse koşacak. artık kemiklerinin de öyle bir gücü yok. telaş içinde ‘bir şey mi oldu, kaza falan mı oldu?’ diyerek polis arabasına yaklaşıyor. kadrajda nuri bilge ceylan ve oyuncular var. nbc ‘yok bir şey annecim, hiçbir şey yok merak etme sen’ diyor. teyze kalbine götürüyor elini, endişelendiği nefes alışından belli. lakin nuri bilge ve ekibi saniyeler içinde işine dönünce yaşlı teyzenin kafası epey karışıyor, ne gerçek ne değil anlamadan, ‘hayırlı işler evladım’ diyerek uzaklaşıyor. sanki o teyze oradan geçmemiş gibi, nasılsa montajda atılacak bir bölüm gibi sokağın öteki tarafından geçip gidiyor.

‘hay allah keşke teyzeyle biraz daha konuşsalardı’ diyorum. elbette insanların işi gücü var da işte orada o soru-cevap tarifi eksik bir yol gibi, yarım kalmış bir şey gibi. sanki iki dakika daha konuşsalar. ne olurdu? konuşmak zorunda mı? elbette değil. setin etrafından geçen herkese orada ne olduğunu anlatsa film biter mi? bitmeyebilir. neyse. ama işte. nuri bilge de değil derdim, onu baştan söyleyeyim, ama memlekette bir çocukla yaşlıyı geçiştirme durumu var ya, onu sevmiyorum. onları hep cepte sayma hali hoşuma gitmiyor.

filan derken falan derken, saat sabahın 5'i oluyor. not defterlerim her zamanki yerinde, şekerliğin yanında. bir tanesinin üstüne: dersimiz: karantina yazıyorum. isimler çıkartıyorum. iki saatlik uykudan sonra uyandığımda elimde bir kayıt cihazı. kulağımda süper komik, tatlı, akıllı çocuklar. yuvarlanıp, gidiyoruz.

itunes: https://podcasts.apple.com/us/podcast/dersimiz-karantina/id1509340063

spotify: https://open.spotify.com/show/5Bix9NMAhVDpDRKUY62S61?si=w9BA_B5SShStlhTFjMgBCA

*bu podcastin konukları 5–13 yaş grubu arasındaki çocuklar. dinleyip, benim de anlatacaklarım var diyenler mail atabilir. tanımadığım bir hanım, oğluyla yaptığımız görüşmenin ardından ‘nasıl sabrettiniz?’ diye mesaj atmış. benim sabrım bir kendime yok, herkese var. dolayısıyla dileyen twitter’dan, instagram’dan mesaj atabilir, elifkey@gmail de mailim zaten.

*aslında ‘derdimiz karantina’ da olabilirmiş adı. şimdi başlığı atarken fark ettim. onu da 65 yaş üstü kişilerle yapayım bari! onların derdi dağları aşar. haklılar da.

--

--